Ankara - Mimari
Ankara’nın mimarisi, binlerce yıllık tarihinin bir yansıması olarak oldukça katmanlıdır. Şehirde Hitit, Frig, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerine ait eserler bir arada bulunur. Bu çok katmanlı yapı, hem dini hem sivil hem de askeri mimaride kendini gösterir.
Antik dönem mirası, başta Augustus Tapınağı, Roma Hamamı ve Julianus Sütunu gibi yapılarla günümüze ulaşmıştır. Roma ve Bizans döneminde kentin merkezinde yükselen Ankara Kalesi, surlarının farklı bölümlerinde kullanılan taşlardan bile dönemsel değişimi hissettirir.
Selçuklu dönemi mimarisi, taş işçiliği ve ahşap tavan süslemeleriyle öne çıkar. Ahi Elvan Camii, Arslanhane Camii ve Alâeddin Camii bu dönemin başlıca örneklerindendir. Kervansaray, han ve hamam yapıları da Selçuklu ve erken Osmanlı dönemlerinde şehirde ticari ve sosyal hayatın merkezini oluşturmuştur.
Osmanlı dönemi ile birlikte Ankara’da geleneksel Türk evleri ve sivil mimari dokusu şekillenmiştir. Beypazarı, Hamamönü ve Hacettepe çevresindeki evler, çıkmalı pencereleri, cumbalı yapıları ve ahşap karkas sistemleriyle tipik Osmanlı sivil mimarisinin en güzel örneklerini sunar. Bu dönemde inşa edilen cami ve medreseler ise kentin dini kimliğini güçlendirmiştir.
Cumhuriyet dönemi Ankara’sı ise tamamen farklı bir mimari vizyona sahiptir. 1923’te başkent ilan edilmesinden sonra şehir, modern planlama anlayışıyla yeniden tasarlanmıştır. Atatürk Bulvarı çevresinde yükselen bakanlık binaları, meclis yapıları ve kamu kurumları, dönemin Alman ve Avusturyalı mimarlarının izlerini taşır. Bu dönemdeki yapılar, sade çizgileri ve simetrik cepheleriyle “erken Cumhuriyet mimarisi” olarak anılır.
Bugün Ankara, hem geçmişin izlerini koruyan tarihi mahalleleri hem de modern gökdelenleri ile gelenek ve çağdaşlığı aynı kent dokusu içinde harmanlayan ender şehirlerden biridir.